Bir sabah uyandığınızda, telefonunuz size hava durumunu bildiriyor, Spotify modunuza uygun çalma listeleri öneriyor ve Google Maps sizi en az trafik olan yola yönlendiriyor. Farkında olmasak da, yapay zekâ (AI) destekli bir dünyada yaşıyoruz. Ancak bu gelişmeler, birkaç on yıl öncesine kadar bilim kurgu romanlarının ötesinde bir şey değildi. Yapay zekânın hikayesi, sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda insanın kendi zekâsını ve sınırlarını yeniden tanımlama çabasının bir ürünüdür.
Yapay Zekanın Kökenleri: Mitlerden Mühendisliğe
İnsanlık tarihine baktığımızda, zekâyı taklit etme ve mekanik varlıklar yaratma arzusu çok eskilere dayanır. Antik Yunan mitolojisinde, tanrıların yarattığı bronz dev Talos, Girit adasını korsanlardan koruyan bir otomaton olarak tasvir edilir. İslam Altın Çağı'nda ise Müslüman bilim insanları mekanik mühendislik ve otomasyon alanında çığır açıcı çalışmalar yaptılar. Özellikle 12. yüzyılda yaşamış olan El-Cezerî, otomasyonun öncülerinden biri olarak kabul edilir.
El-Cezerî'nin Kitabü’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanma Kitabı) adlı eseri, otomatik makineler ve su saatleri gibi birçok yenilikçi tasarımı içerir. El-Cezerî’nin tasarladığı otomatik su saatleri ve programlanabilir müzik aletleri, modern robotik biliminin temel taşlarını oluşturur. En dikkat çekici icatlarından biri, otomatik çalışan bir kahya robotudur. Bu cihaz, bir hizmetkâr gibi su dökebilir ve şerbet servisi yapabilirdi. El-Cezerî’nin çalışmaları, Leonardo da Vinci gibi Rönesans dönemi mucitlerine ilham kaynağı olmuştur.
Modern Yapay Zekânın Doğuşu: Turing ve Dartmouth Konferansı
Yapay zekânın modern anlamda gelişimi ise 20. yüzyılın ortalarına kadar uzanır. İngiliz matematikçi Alan Turing, yapay zekânın temellerini atan isim olarak kabul edilir. 1950 yılında yayımladığı “Computing Machinery and Intelligence” adlı makalesinde, ünlü Turing Testi’ni tanıttı. Turing, “Bir makine düşünebilir mi?” sorusunu ortaya atarak, bir bilgisayarın zeki olup olmadığını değerlendirmek için bir kriter geliştirdi. Bu testte, bir insan ve bir makine arasında yazılı bir sohbet gerçekleşir ve eğer makinenin cevapları insanınkilerden ayırt edilemezse, o makine ‘zeki’ kabul edilir.
1956 yılında, Dartmouth Konferansı yapay zekânın resmi doğuşu olarak kabul edilir. Konferansa katılan John McCarthy, Marvin Minsky ve Claude Shannon gibi öncü bilim insanları, yapay zekâ araştırmalarının temelini atarak “Her yönüyle insan zekâsını simüle edebilecek makineler yaratılabilir” fikrini savundular.
AI Kışı ve Yeniden Doğuş
1960’lar ve 70’lerde geliştirilen ilk yapay zekâ sistemleri, mantık tabanlı ve sembolik hesaplamalar üzerine kuruluydu. Bu sistemler, belirli kurallar dizisine dayanarak çalışıyor, ancak esnek ve karmaşık durumlarla başa çıkamıyordu. Beklentilerin karşılanamaması ve teknolojik sınırlamalar, 1970’ler ve 80’lerde yapay zekâ araştırmalarında büyük bir durgunluk dönemine yol açtı. Bu dönem, “Artificial Intelligence (AI) Kışı” olarak adlandırılır. Fonlar kesildi, araştırmalar yavaşladı ve yapay zekâ bir süreliğine gündemden düştü. Ancak bu durum uzun sürmedi.
1990’larda bilgisayar işlem gücünün artması ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, yapay zekâ yeniden canlanmaya başladı. Yapay zekânın asıl büyük sıçraması, büyük veri ve derin öğrenme (deep learning) tekniklerinin gelişmesiyle gerçekleşti. 2012 yılında, Geoffrey Hinton ve ekibinin geliştirdiği “AlexNet” adlı yapay sinir ağı modeli, görsel tanıma yarışmasında rakiplerini ezici bir farkla geride bıraktı. AlexNet, derin öğrenme teknikleri kullanarak görselleri sınıflandırmada yüzde 85 doğruluk oranına ulaştı ve bu, yapay zekânın insan gibi öğrenebileceğini gösteren bir dönüm noktası oldu.
Günümüzde Yapay Zekâ: Sınırları Zorlayan Uygulamalar
Yapay zekânın bu hızlı gelişimi, yalnızca görsel tanımayla sınırlı kalmadı. Google DeepMind tarafından geliştirilen “AlphaGo”, dünyanın en zor strateji oyunlarından biri olan Go’da dünya şampiyonu Lee Sedol’ü yendi. Go oyunu, satrançtan bile daha karmaşık ve sezgiye dayalı bir oyundur. Bunun yanı sıra, OpenAI tarafından geliştirilen “GPT-3” ve ardından “ChatGPT” gibi büyük dil modelleri, yapay zekânın dil işleme ve metin üretme kapasitesini insan seviyesine yaklaştırdı.
Bugün yapay zekâ, hayatımızın her alanında yer alıyor. Sağlık sektöründe, IBM’in “Watson Health” sistemi, kanser teşhislerinde doktorlara yardımcı oluyor ve doğru teşhis oranını yüzde 90’ın üzerine çıkarabiliyor. Finans sektöründe, JP Morgan’ın “COIN” yazılımı, dakikalar içinde binlerce yasal belgeyi inceleyip analiz edebiliyor. Sanat dünyasında, “DALL-E” gibi yapay zekâ sistemleri, verilen metin komutlarına göre görseller oluşturabiliyor.
Yapay zekâ, insanlık tarihinin en büyük teknolojik dönüşümlerinden birine öncülük ediyor ve bu dönüşümün etkileri, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda etik, ekonomik ve politik alanlarda da hissedilecek. Bu dönüşümün ekonomik etkilerini ve iş dünyasındaki yansımalarını daha detaylı bir şekilde ele almak, yapay zekânın hayatımızdaki yerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.